Bostancı – Caddebostan sahil hattının
belediye plajları kalabalık olur. Özellikle tatil günleri birçok semtten akın
etmiş insanlarca hınca hınç dolar. Plajlar hariç diğer noktaları ise nispeten
daha tenhadır ve genellikle bu semtlerin sakinleri denize girer. Fazla
kalabalık ortamlardan kaçındığım için, son iki yaz dönemi evime en yakın sahil
noktası olan Suadiye Windsurf Klübü civarında haftada bir ya da iki sefer
denize giriyorum. Bostancı, Suadiye taraflarından gelen, çoğu da elli yaş üzeri
kadınlı erkekli grupların toplanma yeridir burası. Hemen hepsi yıllardır buraya
gide gele birbirlerini tanımışlar, arkadaş çevreleri oluşturmuşlar.
İşte yine böyle bir yüzme günümde,
kulak misafiri olduğum bir sohbeti aktarmak istiyorum sizlere. Sohbet, ellili
yaşlarını süren bir kadın grubu arasında geçiyordu. Aralarında yaşına göre
oldukça hoş, bakımlı, balıketli, kıvrımlı hatlara sahip bir “ablamız” oraya
gelmiş tüm kadınların işiteceği şekilde heyecanlı heyecanlı:
-
Bakın şu adamı görüyor musunuz? Ammann sakın haa
yakınınıza sokmayın!
Ben:
-
Ne oldu ki? Adam sapık falan mı yoksa?
- Yok yok o kadar değil de… İçiyor bu… Geçende
elinde içkisiyle yine gelmiş bana da diyor ki “Hanfendi, beraber içer miyiz?
Bana eşlik eder misiniz?” Ben de olanca gücümle “Haaaayııırrr!” diye bağırdım.
Terbiyesize bak! Beni ne zannediyor bu herif! O şırfıntılardan mı sanıyor
herkesi? Bir ara sarışın bir kadın vardı, onunla böyle kahkahalar atarak
içiyorlardı. Ay ne kadar bozdular burayı da… Şikayet edecem, sokturmayacam
bunları!
İşte böyle… İstanbul’un Bostancı
gibi bir semtinde ikamet eden, ülke ortalamasına göre hayat standardı ve özgür
yaşam seviyesi çok yukarılarda bulunan, “mahalle baskısı” denen kavramdan
oldukça uzak, bikini ve mayosu ile karşıt cinsten insanların da bulunduğu bir
sahilde rahatlıkla denize girebilme lüksüne sahip bu orta yaşlı ve bakımlı
kadının bu türden tepkisine hiç de şaşırmadım doğrusu. Maalesef ülkemiz bazı
şeyleri hala aşamadı, ataerkil düzenin etkileri aynen devam ediyor ve kadınlar
erkekleri her şekilde “öcü” yerine koyup, erkek karşısında rahat olan hemcinslerini
de –bilinçsizce- ataerkil düzeninin ölçüsüyle değerlendirip “şırfıntı/yollu”
ilan edebiliyor. Oysa ki kendisine birlikte içki içmeyi kibarca teklif eden
beyefendiye –eğer istemiyorsa- yine aynı nezaketle teşekkür edip “hayır”
cevabını verebilirdi. Gelişkin ve medeni ilişki tarzı bunu gerektirir. Sorsanız
kendisini, ailesini, çevresini gayet “medeni” (!) olarak tanımlayabilecek bu
hanımefendinin bu davranışının, esasında kent varoşları ve taşra illeriyle,
kasabalarının muhafazakar tepkilerinden hiçbir farkı yoktur.
O yüzdendir ki, kendisini
“muhafazakar” olarak nitelendiren başbakanın “Üniversite öğrencilerinin kızlı
erkekli aynı evlerde kalmalarını desteklemiyoruz. Siz kızlarınızın erkeklerle
aynı evde kalmasını ister miydiniz?” açıklamasına hiç şaşmamak gerekir.
“İlerici, modern, laik” olarak tanımlanan kesimin zihniyeti bu seviyedeyse,
yaşam tarzını dinsel/geleneksel kalıplara belirlemiş diğer zihniyetin bu
açıklaması da gayet normaldir. Hepsi aynı kültürün değişik versiyonlarıdır
sadece. Zihniyetin “öz”ü hala aynıdır…
Öyle ki, olay hem kız hem de
erkeklerin evlilik öncesi “bir hataya” (!) düşmelerini engellemek değil. Sadece
ve sadece kadını kısıtlamak… Cümlenin ikinci kısmı bunu açık seçik ortaya
koyuyor “Siz olsanız, kızlarınızın erkeklerle aynı evde kalmalarına razı olur
muydunuz?” Bu soruyu net olarak cevaplandırabilen kimse çıkamadı maalesef.
Hiçbir “modern” anne-baba “On sekiz yaşın üzerinde, reşit olmuş kızımın erkeklerle
olan ilişkisine karışma hakkım yoktur. O, özel hayatını kendi istediği
doğrultuda yaşar.” diyemedi. Ya ne dedi çoğunluk? “Benim kızım kendini bilir,
ona güveniyoruz. Biz ona sahip çıkarız, devletin karışmasına gerek yok”… Yani
güvendikleri şey kızlarının kendilerini erkeklere karşı “koruması”… Asla ve
kat’a erkeklerle evlilik öncesi cinsel ilişkiye yanaşmaması… Ama erkek evlat
olunca işler değişir. Onun birtakım ihtiyaçları (!) vardır ve kızlı-erkekli
evde olursa ihtiyacını giderecek (!) kızlarla birlikte olması normaldir. Tabii
ki bu kızlar da aileleri tarafından başıboş bırakılmış (!) tiplerdir. Alın işte
size modern, muhafazakar hiç fark etmeksizin uygulanan iki yüzlü bakış
açılarımız, cinsel tabularımız…
“Tabuların kardeşliği” oldukça, toplum
içinde kendisini diğerlerinden “daha ahlaklı ve muhafazakar” olarak
tanımlayanlar daima kural koyucu olurlar ve “muasır medeniyet seviyesi” denen
noktaya erişebilmemiz için en az bir asır daha geçmesi gerekir. En önemlisi de
ikiyüzlü, kadın cinselliğini alabildiğine kısıtlayan bu kurallar oldukça asla
bu topraklarda “gerçek aşk” denen şey yaşanmaz.