8 Nisan 2015 Çarşamba

Ahlak zaptiyesi muhteremler

Ömer Tuğrul İnançer, bir röportajında “Evlenmeden hamile kalma or…luktır. Böyle özgürlüğün olduğu dünyaya tükürürüm!” diye esip gürlemiş. Son birkaç yıldır politikacılardan akademisyenlere, gazetecilerden çeşitli din alimlerine (!) kadar muhafazakar kesimlerden gelen zevat, “günahkar” saydığı seküler kesime karşı, elinde görülmez bir ahlak sopasıyla vurdukça vuruyor. Özellikle de kadınlara… (Röportaj linki: http://www.sanalbasin.com/ulusal-gazeteler/haber/t24-gazetesi-omer-tugrul-inancer-evlenmeden-hamile-kalmak-orpuluktur-25830-7569173.html )

Sayın amcamız, kimse başınıza evlenmeden hamile kalan ya da daha kapsamlı ifade ile sizin "meşrebinize" uymayan kadınları alın (!) diye kakalamıyor. Hoş... Gelenek ve din buyrukları ile hayatını yönlendiren kesiminiz erkekleri, bu tip ahlaksız bayanlar (!) size seve seve gelseler asla "hayır" demezsiniz, bunun da farkındayız. Ama bir yandan kadına "or...pu" damgasını yapıştırırken, aynı hislerle aynı işi yapmanıza rağmen "erkeğiz biz fıtratta var yahuu" (!) diyerek kendinize çapkın erkek / şampiyon erkek madalyası takacak kadar da iki yüzlü bir kültürü götürürsünüz.

Geleneksel kültür ya da dinsel buyruklarla çerçevelediğiniz "özel" hayatınızı, lütfen "evrensel tek gerçek" diye herkese dayatmayınız. Siz ve yakın çevreniz bu çerçevede yaşamayı seçmiş olabilir, sınırları bilmelisiniz, alanınız sadece siz ve sizin gibi yaşamayı seçmişler olmalı. Birinin sınırının bittiği yerde ötekininki başlar, kabul etmemekte direndiğiniz nokta bu. Hoş... Yakın çevrenizden, aile ya da akrabalarınızdan, tanıdıklarınızdan birileri illa ki sizin kafada olmayabiliyor, hayat bu... Tornadan mal çıkarmıyorsunuz, insan yetiştiriyorsunuz. O kişiler sırf sizin baskıcı tutumunuzdan zoraki şekilde sizin çevrenizde, çerçevenizde sıkışıp kalmaya devam ediyorlar. Çoğu da bu hallerini kendilerine bile itiraf edemiyor, ayıp, yasak, günah korkusundan. Nasıl zor bir psikolojik durum, biraz empati yapın. Zoraki dayatmalar sonucu bir takım yaşanmamışlıkları hem kendilerinden, hem de özel hayatını kendi seçtiği şekilde yaşayan, yani o çok eleştirdiğiniz "mezhebi meşrebi geniş" (!) kesimden çıkartıyorlar. Hem fiziksel hem psikolojik saldırılarla... Ki sizin de sürekli şekilde yaptığınız şey de psikolojik tacize giriyor. Elinde görünmez ahlak sopası ile sürekli şekilde gezip duranlar öncelikle kendilerine sormalılar "Acaba ben gerçekten kendi seçtiğim bir dinsel / geleneksel muhafazakarlık içinde mi yaşıyorum?" diye... Çünkü bir yolu kalben, fikren seçmiş kişi sadece kendi hayatına bakar, bu kadar çok başkalarına karışmaz, aşağılamaya çalışmaz. Belli ki siz de içten içe kendi hayatınızdan sıkıldınız ama değişimden korkuyorsunuz. Bunu başaramadığınız için de başarmışlara sarıyorsunuz.

Bir yandan da sürekli mağdur psikolojisi ile geziyorsunuz. Oysa ki din / gelenek şartlandırmaları ile kişilerin özel hayatını çerçevelemek, sıkıştırmak, çeşitli din ve kültürlerce uygulanan, insanları bir "sistem" altına almak için icat edilmiş, lakin sıklıkla elde patlamış, yaklaşık beş bin yıllık bir süreçtir ve gerçek mağdurlar da bu mengene içinde kalmak istemeyen "marjinal, meşrebi geniş" (!) kişiler olmuştur. O çok eleştirdiğiniz laiklik, sekülerlik, demokrasi, özel hayatın korunması, gizliliği, 18 yaşından sonra insanların reşit olup kendi iradesi ile yaşaması vs. gibi ilkeler bunun için geliştirilmiştir. Temel insan hakkıdır özel hayat... Ama sürü psikolojisi gereği, çoğunluk sisteme entegre olmuş ve tabii süreçte "güçlünün güçsüzü ezmesi" suretiyle kabak hep özgürlükçülerin başında patlamıştır.


Başa dönersek, yetişkin, kendi iradesi ile evlilik dışı hamile kalmış bir kadının ne olup olmadığı ile ilgileneceğinize, saldırıya uğramış, tecavüzle hamile bırakılmış, kendi rızası olmadan evlendirilmiş, kaçırılıp bir yerlere satılmış gerçek mağdur kadınlar için çalışın derim. Ya da aman bunlara da hiç bulaşmayın, gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz.












1 Nisan 2015 Çarşamba

Evlendirme programında değil, bu sefer toptan elektrik alamadık (!)

31 Mart 2015 Türkiye geneli elektrik kesintisi hakkında çeşitli düşüncelerim:


2003 yılı yazında New York'ta bir iki saatlik elektrik kesintisi yaşanmış, insanlar şoka girip, ortalık karışmıştı. Dünya haber bültenlerinden geçtiler olayı ve "Yıllardır kesintisiz elektriğe alışkın olan ABD'liler çok şaşkınlar" diye yorumlar yapılmış, bu durumu da ülkenin süper güç olması sebebiyle ekstra bir olay nedenine bağlamışlardı. Şimdi bizim ülkenin yaşamış olduğu şeyi neye bağlayalım? "On yıldan fazladır durum çok iyi, yeni nesil elektrik kesintisi nedir bilmiyor, o yüzden insanlar tek kesintide panikliyor" deyip pozitif enerji mi yollayalım evrene? O da bize elektrik enerjisi olarak geri dönsün…


Cehalet bende midir bilemiyorum ama metro gibi yerin altında 20 bin fersahlık bir sistemin enerjisinin doğrudan şehir şebekesi gibi bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu anca bugün öğrenmiş bulundum...


Hep savunduğum bir düşünce vardır ki yavaştan gerçek oluyor: Genç kızlar, zengin adam arayacağınıza Mc Gayver gibi pratik zekası yüksek adam bulun. Zengin adam anca elektrik, yol, su gibi hizmetlerin kesintisiz sağlandığı yörelerde iş görür.


Bu tip teknolojik yoksunluklarda insanların önem verdikleri şeyler su yüzüne çıkar, bi nevi psikolojik deneydir, bedavaya. Şimdi millet tabiidir ki elektrik kesintisi ile "Aman şarj bitti, bilgisayar, tablet, telefon iptal napacaz!" derdindeyken ben deniz tüm mağara kadını genlerimi aktive eder, en temel ihtiyaçlarımı ön plana alırım: Mevsim yaz ise vantilatör durdu sıcaktan patlayacam, kış ise kalorifer yanmıyor donacam, banyoya girmeyi planlamışsam yıkanamıyorum kaşınacam derdine düşerim. Zınk diye duran metronun içinde kalsam ne yapacağımı kestiremiyorum.


Paralel, faiz, Siyonist Yahudi, kedicik lobilerini falan bir kenara bırakın. Bu kesintinin sebebini illa ki bir lobiye bağlayacaksanız kesinlikle Esra Eron evlendirme lobisi derim. Müşkülpesent adaylar bir türlü birbirlerinden elektrik alamadıkları için "Başlarım böyle kısmete, biz alamıyorsak başkaları da elektrik alamasın" deyip tüm Türkiye'nin santral ve trafolarını bozmuş olmaları kuvvetle muhtemel...


Astrolojik şanslara, şanssızlıklara ve çeşitli hurafelere zerrece inanmam ama 1999 yılından bu yana her güneş tutulması ardından bir “felaket” gelmesi beklentisi bu sefer gerçekleşti sanırım.


Son olarak: “Bak sen şu küçücük elektronun yaptığına”…