2 Mayıs 2016 Pazartesi

Hangi laiklik?

Binlerce yıl ötesinden bu yana, ister çok tanrılı ister tek tanrılı dinler olsun, hiç biri insanlığa "bireysel bazda" bir tavsiye olarak, sadece kişinin kendi rızasına bağlı kabul ile seçtiği rehberler olarak gelmemiştir. Tüm bu dinleri getirenler ya başarılı ikna teknikleri, çeşitli "ruhani mutluluk" vaatleri ile ama çokça da zorla, savaşlarla kitlelere kabul ettirmiş, kitleler de kendi nesillerine, aile içinde doğan yavrularına daha akılları din / inanç gibi soyut kavramları algılamaya çok uzak yaşlardayken benimsetmeye çalışmışlardır. Bu da nasihat ve tavsiyeden çok, dinlerin hemen hepsinin içinde bulunan psikolojik korku mekanizmaları ve fiziksel şiddet kullanılarak yapılmıştır.

İnsan hakları denen kavramın binlerce yıllık insan medeniyetine son iki yüz yıl gibi kısa bir süre içinde girmesinden dolayı, belki, "görece" o eski tarihlerin kanlı din savaşları, baskıları, zulümleri azalmış gibi hissedilse de yaygın olarak psikolojik baskı halen devam etmektedir. İçine doğduğu toplumun genel inancını sorgulayıp, bunu vicdanı ve aklına uygun bulmadığı için ret eden, başka bir inanç yolunu ya da inançsızlığı seçip bunu açıkça ifade eden kitleler halen dünyada çok azdır ve ülkelerin gelişmişliği ile orantılıdır. Geri ülkelerde buna cesaret eden zor bulunur, cesaret edeni hakir görüp ya toplumdan, yakın çevreden, aileden dışlamaya çalışırlar -Türkiye gibi laik hukukla düşe kalka yönetilmeye çalışılan ülkeler- ya da dışlamanın yanında fiziksel cezalara da çarptırırlar –Tamamen din kuralları ile yönetilen ülkeler- Seküler hayat tarzı dünya geneline maalesef henüz yayılamamıştır.

Gelişkin Batı dünyası din aracılığı ile yapılan baskı ve zulümlere yüzyıllarca süren bir Ortaçağ Engizisyon sürecinden sonra son vermiştir. Din zulmünde dibi gören bu toplumlar, karanlık çağların sonundaki  aydınlanma süreci ve bilime verdikleri önemle yasalarında laiklik ilkesi olmadan da rahatlıkla, demokratik şekilde yaşamaktadırlar.


Ancak bizim Doğu dünyası henüz bu hesaplaşmayı tam anlamıyla vermiş değil. İstendiği kadar yasalara "laiklik" ilkesi konmuş olsun, halkın çoğunluğundaki bu kitlesel din anlayışı, belli bir din sistemi ile herkesi kontrol etme anlayışı son bulup, inanç denen hadise kişinin sadece kendisini ilgilendiren bir kavram haline gelmedikçe sürekli problem olmaya devam edecektir...