Binlerce yıl ötesinden bu yana,
ister çok tanrılı ister tek tanrılı dinler olsun, hiç biri insanlığa
"bireysel bazda" bir tavsiye olarak, sadece kişinin kendi rızasına
bağlı kabul ile seçtiği rehberler olarak gelmemiştir. Tüm bu dinleri getirenler
ya başarılı ikna teknikleri, çeşitli "ruhani mutluluk" vaatleri ile
ama çokça da zorla, savaşlarla kitlelere kabul ettirmiş, kitleler de kendi
nesillerine, aile içinde doğan yavrularına daha akılları din / inanç gibi soyut
kavramları algılamaya çok uzak yaşlardayken benimsetmeye çalışmışlardır. Bu da
nasihat ve tavsiyeden çok, dinlerin hemen hepsinin içinde bulunan psikolojik
korku mekanizmaları ve fiziksel şiddet kullanılarak yapılmıştır.
İnsan hakları denen kavramın
binlerce yıllık insan medeniyetine son iki yüz yıl gibi kısa bir süre içinde
girmesinden dolayı, belki, "görece" o eski tarihlerin kanlı din
savaşları, baskıları, zulümleri azalmış gibi hissedilse de yaygın olarak
psikolojik baskı halen devam etmektedir. İçine doğduğu toplumun genel inancını
sorgulayıp, bunu vicdanı ve aklına uygun bulmadığı için ret eden, başka bir
inanç yolunu ya da inançsızlığı seçip bunu açıkça ifade eden kitleler halen
dünyada çok azdır ve ülkelerin gelişmişliği ile orantılıdır. Geri ülkelerde
buna cesaret eden zor bulunur, cesaret edeni hakir görüp ya toplumdan, yakın
çevreden, aileden dışlamaya çalışırlar -Türkiye gibi laik hukukla düşe kalka yönetilmeye
çalışılan ülkeler- ya da dışlamanın yanında fiziksel cezalara da çarptırırlar
–Tamamen din kuralları ile yönetilen ülkeler- Seküler hayat tarzı dünya
geneline maalesef henüz yayılamamıştır.
Gelişkin Batı dünyası din
aracılığı ile yapılan baskı ve zulümlere yüzyıllarca süren bir Ortaçağ
Engizisyon sürecinden sonra son vermiştir. Din zulmünde dibi gören bu toplumlar,
karanlık çağların sonundaki aydınlanma
süreci ve bilime verdikleri önemle yasalarında laiklik ilkesi olmadan da
rahatlıkla, demokratik şekilde yaşamaktadırlar.
Ancak bizim Doğu dünyası henüz bu
hesaplaşmayı tam anlamıyla vermiş değil. İstendiği kadar yasalara
"laiklik" ilkesi konmuş olsun, halkın çoğunluğundaki bu kitlesel din
anlayışı, belli bir din sistemi ile herkesi kontrol etme anlayışı son bulup,
inanç denen hadise kişinin sadece kendisini ilgilendiren bir kavram haline
gelmedikçe sürekli problem olmaya devam edecektir...