27 Nisan 2014 Pazar

Bahar geldi, çiçekler açtı (mı)







İnsanoğlu, zaman geçtikçe sürekli değişen, yenilenen ve doğal ölçüleri aşacak şekilde artan bencil ihtiyaçlarından dolayı, dünyanın doğal yapısını kendine göre değiştirmeye çalışır. Ve “Betonland” tarzı manzaralar anormal ölçüde fazlalaşır. Özellikle bizim gibi doğa düşmanı toplumlarda bu olgu çok daha rahat gözlenebilir. 





İnşa edilen betonarme yapıların büyüklüğü birbirleriyle yarışır. Heyula gibi, cehennem zebanileri gibi ortalıkta dikilirler.





Bu “modern” yaşantıya iyice alışan ve üstelik de seven kitleler, bir yandan da doğadan iyice uzaklaşmış olmaktan dolayı sıkılırlar. Çareyi yine doğaya biçim vermekte bulurlar: Beton ormanlarının arasında sıkışıp kalmış bazı boş araziler park haline getirilir ve üzerindeki bitki örtüsü insan eliyle şekillendirilir. Ortaya rengarenk, betonun suni grisinden uzak ancak doğanın kendi hür, çeşitli, rastgele yapısından oldukça farklı, fazlasıyla “düzenli” alanlar meydana gelir.





İnsanlar bir nebze olsun hava alırlar, rahatlarlar… Günlük yaşamın hızlı, koşturmalı, kargaşa dolu katı gerçekliği içinde kısacık sürelerle dahi olsa ruhlarını dinlendirirler bu düzenli ağaç ve çiçek alanları içinde. Hatta haftalarca sürecek, uğrunda sakatlanmaların, can kayıplarının da yaşandığı savaşlar verirler; yok olmasın, talan edilmesin bu alanlar diye…

Ancak, insan eliyle şekillendirilmiş, biçim verilmiş bu yeşil alanlar gerçekten insanın ruhunu doyurmaya yetiyor mudur? Fazlasıyla estetik kaygı taşıyan, üzerinde tek yabani ot bitmesine izin verilmeyen bu topraklar ne kadar “doğal” olabilir? Soğuk betonlukların arasında doğal dururlar ama tabiat ile kıyaslanınca durum nasıldır?









Oysa ki esas naturellik, boş bırakılmış toprağın üzerinde rastgele çıkmış envai çeşitte bitki türlerinin iç içe, ardı ardına sıralanmasıyla meydana gelir. İnsan elinin o düzenleyici ve çerçeveleyici etkisi araya girmez. Doğa işini bilir… 









İnsanoğlu bu müthiş hızla çoğalıp, aynı hızla tükettikçe, nasıl ki dağı taşı betonla şekillendiriyorsa, boşta kalan azıcık araziyi de yine aynı şekillendirme mantığı ile parklar haline getirmekte. Parklar kötü değil ama doğal da değil ve yetersiz… Gerçek bitkiyi, otu, çiçeği anca serbest bırakılan araziler sayesinde görebilir ve doğa hakkında bilgi sahibi olabiliriz.

Serbest, boş araziler… Esasında çoktan bir ütopya halini aldılar. İnsan mantığı her şeyi ele geçirmek ve sadece kendi amaçlarına hizmet etmek üzerine kurulu. Kim bilir, belki de bu mantık değişir. Umarım, fazla geç olmadan…     










1 Nisan 2014 Salı

İronik manzaralar...







Uzun mesafe çok yazar ama, farkındasın değil mi?





E, kaçan kovalanır diye boşa dememişler…





Alınmaz tabii, Türk kadını alır onu kafana atar. Kraliçelere, prenseslere, konteslere ütü mü alınır yahu?





Çamaşır yumuşatıcının kalitelisini ünlü manken yerine, yardımcı kadına bi sorsaydınız…





Ha gayret… Bu gazla yirmilik hallerinden bile daha dinç olacaklarına inandırabilirsin insanları.





Zamanlama manidar… Tam bir yıl sonrasında büyük ikramiyenin kimlere çıkacağı henüz bilinmiyordu.





Bu görüntüye ek yorum yapmaya gerek var mı?





“Ne oldum değil, ne olacağım?” sözünün otomobilde vücut bulmuş hali: 1975 model satılık BMW…





Adres sorulduğunda, soranın da, apartmanda oturanın da yüzünün alacağı renk : Kıpkırmızı !





Vay arkadaş, koskoca MATRIX bile ayağa düşmüş…





Ellerinizdeki 90’ların sadece mesaj çekip arama yapabilen takoz telefonları yerine 2010’ların akıllı telleri olsaydı, ajanlardan kaçabilecek miydiniz bakalım: Feys’e bak, durum güncelle, yer bildir, tweet at, hoop yakalan!





Pc’ye MATRIX kurdum, rahat ettim. Artık yasaklı, engelli site diye bişey yok. Sanal dünyanın bilinçaltından direkt geçiş…





İş makinasının markası gayet açık “Ammann önümden geçme hatasına düşmeyin!”





“Betonland” in köhnemiş tankeri…





Cin ve perilerin oyun parkı “Bostancı the tekinsiz station” …





Sonsuz (8 ∞ ) döngülü aşk üçgeni…





Büyükşehir çalışıyor, Sirius’lu, Alpha Centauri’li turistleri de düşünüyor: İBB Göztepe Parkı UFO pisti





“Lan kaç kere diycez sana bu bölgeye adımını bile atma diye!”





Parayı, fırsatı buldukça hava atmaya bayılan yurdum insanına “CORUM” marka (!) lüks saat satabilen dükkana plaket verilmeli…