İnsanoğlu, zaman geçtikçe sürekli
değişen, yenilenen ve doğal ölçüleri aşacak şekilde artan bencil
ihtiyaçlarından dolayı, dünyanın doğal yapısını kendine göre değiştirmeye
çalışır. Ve “Betonland” tarzı manzaralar anormal ölçüde fazlalaşır. Özellikle
bizim gibi doğa düşmanı toplumlarda bu olgu çok daha rahat gözlenebilir.
İnşa edilen betonarme yapıların
büyüklüğü birbirleriyle yarışır. Heyula gibi, cehennem zebanileri gibi
ortalıkta dikilirler.
Bu “modern” yaşantıya iyice
alışan ve üstelik de seven kitleler, bir yandan da doğadan iyice uzaklaşmış
olmaktan dolayı sıkılırlar. Çareyi yine doğaya biçim vermekte bulurlar: Beton
ormanlarının arasında sıkışıp kalmış bazı boş araziler park haline getirilir ve
üzerindeki bitki örtüsü insan eliyle şekillendirilir. Ortaya rengarenk, betonun
suni grisinden uzak ancak doğanın kendi hür, çeşitli, rastgele yapısından
oldukça farklı, fazlasıyla “düzenli” alanlar meydana gelir.
İnsanlar bir nebze olsun hava alırlar,
rahatlarlar… Günlük yaşamın hızlı, koşturmalı, kargaşa dolu katı gerçekliği
içinde kısacık sürelerle dahi olsa ruhlarını dinlendirirler bu düzenli ağaç ve
çiçek alanları içinde. Hatta haftalarca sürecek, uğrunda sakatlanmaların, can
kayıplarının da yaşandığı savaşlar verirler; yok olmasın, talan edilmesin bu
alanlar diye…
Ancak, insan eliyle
şekillendirilmiş, biçim verilmiş bu yeşil alanlar gerçekten insanın ruhunu
doyurmaya yetiyor mudur? Fazlasıyla estetik kaygı taşıyan, üzerinde tek yabani
ot bitmesine izin verilmeyen bu topraklar ne kadar “doğal” olabilir? Soğuk
betonlukların arasında doğal dururlar ama tabiat ile kıyaslanınca durum
nasıldır?
Oysa
ki esas naturellik, boş bırakılmış toprağın üzerinde rastgele çıkmış envai
çeşitte bitki türlerinin iç içe, ardı ardına sıralanmasıyla meydana gelir. İnsan
elinin o düzenleyici ve çerçeveleyici etkisi araya girmez. Doğa işini bilir…
İnsanoğlu bu müthiş hızla
çoğalıp, aynı hızla tükettikçe, nasıl ki dağı taşı betonla şekillendiriyorsa,
boşta kalan azıcık araziyi de yine aynı şekillendirme mantığı ile parklar
haline getirmekte. Parklar kötü değil ama doğal da değil ve yetersiz… Gerçek
bitkiyi, otu, çiçeği anca serbest bırakılan araziler sayesinde görebilir ve
doğa hakkında bilgi sahibi olabiliriz.
Serbest, boş araziler… Esasında
çoktan bir ütopya halini aldılar. İnsan mantığı her şeyi ele geçirmek ve sadece
kendi amaçlarına hizmet etmek üzerine kurulu. Kim bilir, belki de bu mantık
değişir. Umarım, fazla geç olmadan…