24 Şubat 2014 Pazartesi

Başbakanımızın söylemleri

Toplumun "yüzde elli" kadarını çok rahatsız etmiş olan bazılarını sıralayalım:


* Ananı da al git.

* Bilmiyorum kadın mıydı, kız mıydı ?

* Her kürtaj bir Uludere'dir, cinayettir. Kürtaj kabul edilemez.

* En az üç çocuk yapmalısınız.

* Sezaryen iyi bişey değil.

* O görüntüler özel değil, genel genel. Kendi eşleriyle mi yapmışlar yani?

* Kızlı erkekli evlerde oturulmasına müsaade edemeyiz. Senin kızın böyle yapsa naparsın?

* Mhp başkanı ne anlar aileden, çocuktan... Kendisinin ailesi mi var?


Bunlara genel açıdan bakıldığında, hepsinin kişinin başta cinsellik olmak üzere özel alanına müdahale olduğu ve kesin yargılar barındırdığı rahatça görülebilir.

Kendisine oy vermeyen yüzde ellilik kesim, Akp politikalarını çok tutarlı sebeplerle eleştirirken, bu örnekleri de sıralamaktan geri durmaz. Haklıdır da, kim ister "özel" alana müdahale edilmesini...

Hadi diğer "muhafazakar" Akp yanlılarını es geçelim. Onların her durumda başbakanı desteklemesini mantıken kabul edelim. Yaşam tarzları, dine bakışları ve ahlak anlayışları benzerdir.

Peki başbakanı eleştiren yüzde ellinin kendinden başkasının yaşam tarzına, bireysel tercihlerine saygısı ne durumdadır? Kendinden başkası derken illa ki el alemi kast etmiyoruz, yetişkin çağa gelmiş çocukları, eşi, arkadaşları, yakınları, akrabaları... Hemen hepsinin hayatına müdahale etmesek bile bir kulp takmıyor muyuz? Evlenmemiş ve çocuğu olamamış insanlara acıyarak bakmıyor muyuz? Bizlere uymayan özel yaşamları "ahlaksızlıkla, normlara uymamakla" yargılamıyor muyuz sık sık? Yetişkin çağdaki çocuklarımızın evliliklerine, eş ve sevgili seçimlerine aşırı derecede karışma hakkını bulmuyor muyuz kendimizde? Eş ve sevgililerimizin sahibiymişçesine davranıp, ona kendine özel alanlar bırakmayarak nefes bile aldırmıyor, hayatı ona dar etmiyor muyuz?

Hepsini az ya da çok yapıyoruz... Gerçekten bunları yapmayan, olgunlaşmış ve bireysel haklara saygısı olan kesim çok az maalesef...

O yüzden hepimiz aynaya bir bakalım ve içimizdeki başbakanı görmeye çalışalım. Hepimizin içinde az ya da çok bir başbakan vardır.

Oy vermemiş olsak ta o bizim toplumun genel yapısını gayet iyi temsil ediyor, hiç kızmayalım. Gökten zembille inmedi, içimizden biri...

Baştaki yöneticilerin zihniyetinin değişmesini istiyorsak, öncelikle kendi zihniyetlerimizi kökten değiştirmemiz şart.


Ne demişler, "Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir" ...









20 Şubat 2014 Perşembe

19 Şubat 2014 : İstanbul'da yoğun sis

Şehrin dört bi yanına gaz bombası atılmış gibi...


Sahil, korku filmi setlerine taş çıkartıyor: Denizin üzerine bembeyaz bir bulut çökmüş. Ya aniden bir canavar çıkacak ya da paralel evrenden gelen bir gemiden hayalet denizciler çıkacak...

Uzaktaki insanlar, kara kara silüetler halinde, sanki bu dünyadan değil gibiler...

Caddebostan deniz kenarındaki metruk, şatovari köşk, her zamankinden daha da tekinsiz...

İstek Vakfı Lisesinin karanlık, koca bahçesi çok daha ürpertici...

Göztepe Parkı'nda ağaçların arkasından bir zombi, bir vampir ya da kurt adam fırlayacakmış gibi...

Yüksek floresan sokak lambalarının yaydığı ışık huzmeleri, ufo saldırısını tasvir eder nitelikte...

Kısacası, her şey muhteşem, her şey gotik...



Ve kurt puslu havayı sever...














16 Şubat 2014 Pazar

2004 yapımı bir korku filmi: "Karabebeler Olayı"

2011'de vizyona giren ve Lüleburgaz Davutlu köyünde meydana gelen gerçek bir olaydan esinlenilmiş olan Türk korku filmi Karadedeler Olayı'ndan tam yedi yıl önce, 2004'te Yalova Termal'de bir "Karabebeler Olayı" meydana gelmiş ve anında görüntülenmiştir. Monte edilmemiş bant kaydı:











11 Şubat 2014 Salı

Küfrün içinden geçen cinsellik

Küfür… Günlük hayatta birçoklarımızın ağzından hiç düşmeyen… Kadın erkek fark etmeksizin çoğumuzun sarf ettiği… Birçok kişiye söylediğimiz ve birçok kişiden işittiğimiz… Hani o “ayıp” ifadeler…


Küfür içerikli cümlelerin içinde sıklıkla üreme organlarına atfen üretilmiş kelimeler geçer. Bunu sindirim sistemi organları izler, pis ve nahoş kokulu maddeler ürettikleri için. Ve tabii ki ağzı var dili yok, sadece ve sadece yaşamak ve kendini korumak için içgüdüsel belli davranışları yapan, insanın egoistliğinden ileri gelen vahşiliği yanında doğal vahşiliği solda sıfır kalan masum hayvancağızlar yer alır. İnsanı kötülemek için bir hayvanın geçtiği küfrü savurmak kadar mantıksız, vicdansız ve adaletsiz bir tutum yok gibidir. Ama konumuz bu değil, cinsel içerik barındıran küfürleri ele almak istiyorum bu yazıda.

Şahsen küfrü sevmem. Hayatımda hiç etmem/etmedim diyemem ama içimden geçirdiğim her küfür sonrası –dışarıya söylediğim çok nadirdir- kendimi mantıksızlık ve çelişkiyle suçlarım. Küfür sevmezliğimin sebebi ahlakçılık değil, zaten katı ahlakçı tutumlarla da başım hoş değildir. Bunun iki sebebi vardır benim için:

1.            İçte oluşan tepkiyi, öfkeyi, çok klişe ve basmakalıp küfür cümleleri saydırarak yatıştırmak. O anda yaşanılan olayın kendine has kelimelerini aniden çıkarıp, çok daha net ve vurucu cümleler kuramamak.  Düşünce tembelliği… Sıkışınca kolaya kaçmak…

2.            Küfrün genel olarak cinsel içerikli ifadeler içermesi ve böylece insanların en doğal, yeme içme gibi hayati dürtülerden hemen sonra gelen en büyük ihtiyaçlarının haksızca ve mantıksızca aşağılanması.


Evet… Özellikle ikinci sebep… Yeryüzünde var olduğundan beri yüz binlerce yıl kendi öz doğasına uygun şekilde çiftleşen, cinsel hayatını buna göre yaşayan insanoğlunun, insanlığın tüm tarihi ile karşılaştırılınca çok küçük bir zaman dilimini kapsayan son birkaç bin yılda kendisine nizam vermek adına, dinsel ve geleneksel kurallarla katı çerçeveler içine aldığı cinselliği tabu haline getirip, “pis” sayması ve belli kalıplar dışına çıkılarak yapıldığında da günah ve ahlaksızlık olarak nitelendirmesi.  Zevkin aşağılanması… Kadın ve erkek arasındaki –ve tabii aynı cinsler arasında da olabilen- bu en derin bağın, iki tarafı da “vecd” haline getirebilen cinsel ilişkinin tam tersine “yüzeysel” bulunup ve hatta üremek dışında “gereksiz” sayılması…

İşte tüm bu nizamsal, ahlaki sebeplerden ötürü, kişilerin birbirlerini aşağılamak amaçlı sarf ettikleri küfür sözcüklerinin neredeyse tamamına yakını seksi konu alır. Özellikle de kadını odak yapar. Niçin? Kadın, cinsel ilişkinin “edilgen” ve erkek tarafından zarar verilen, “aşağılanan” tarafı olarak bilinçaltlarına kazındığı için… Kadın bu yüzden “kutsal varlık” ilan edilir ve cinsellikten azade kılınır. Doğal güdülerine yakın olanlar, aşağı görülerek “orospu” ilan edilir ve küfürlerde bolca kullanılır. “Ana, bacı, eş, akraba kızı” ise dokunulmazdır, kutsallığın ilk basamaklarındadır ve kişinin anası, bacısı, eşi, herhangi bir yakını ile cinsel ilişkiye girme isteğini bildiren sözcüklerin hepsi küfrün içine dahil edilir. Karşı tarafın, yani ana, bacı bile olsa kadının bu ilişkiden “zevk” duyabilme olasılığı hiç akıllara gelmez, getirilmek istenmez, tabudur çünkü. İlla ki zarar gören taraftır, öyle olmak zorundadır (!) Burada ifade edilen, illa ki kadının isteği dışındaki cinsel ilişki, yani tecavüz olmak zorunda da değildir. Hatta hakaret edilmek istenen adamın anası, bacısı eşi “istiyor” bile olabilir ama sonuçta yine kadın zarar görmelidir, kadın aşağılık bulunmalıdır. Hoş, tecavüze değiniliyor olunsa bile, tecavüzcü değil de tecavüze uğrayan suçlu bulunmaz mı toplumda? Kadın istediği için zevk alsa da aşağılık, istemediği için almasa da aşağılık… Niçin? Cinsel ilişkide bulundu çünkü (!)

İşte bu iki taraflı ve hayatsal önem arz eden eylemi yapanlardan birisi “kaka” ilan edilince, cinsel eylem de otomatikman “kaka” olmakta… Ayıp ve “kaka” olan şey ise cinsellik değil, cinselliği “kaka” bulan genel zihniyetin bunu küfür amaçlı kullanmasıdır. Küfrün “kaka” olması da buradan ileri gelir…


Zihniyet normalleşmeye başlayıp, doğallığa yaklaştıkça, kullanılan kelimeler de değişecektir. Düşünme şekli dili etkiler çünkü… Cinsellik hak ettiği konuma geldikçe, canlı doğasının bir parçası olarak bilince kazındıkça da küfrün içeriğinden çıkacaktır diye düşünüyorum. Kim bilir, belki tersi de doğrudur: Bilinçli olarak dilden cinsellik içeren küfür kalıpları çıkarıldıkça, cinsellik de normalize olur ve kadın-erkek ilişkileri rahatlar. Alınan zevkten çok daha yoğun şekilde pişmanlık duyulan bir şey değil, tamamen mutluluk verici bir eylem haline gelir. Bence denemeye değer…