25 Mart 2017 Cumartesi

Aklın önündeki güzellik

Kadınların en büyük sorunlarından biridir, erkeklerin kendi fikirlerine fazla önem vermeyip, direkt fiziklerinin güzelliği ya da çirkinlikleriyle ilgilenmeleri... Bu serzenişte haklıdırlar, lakin birkaç açıdan irdelenmesi gerekir:


Her şeyden önce, sadece kadın değil, tüm canlı varlıklar nesnel dünyada yaşıyorlar ve bir bedene sahipler. İnsan dahil her canlı -bazı türler hariç- karşısındakinin önce görüntüsü ile "ilk izlenim" oluşturur ve bu izlenim sonrakilerin temelidir. Evrimsel gelişimimiz bu yönde olmuş. Bu gelişim eğer farklı bir yöne sapacaksa, insanlığın daha kat edeceği çok yol vardır:) Beynimizdeki nöronların bir birileri ile etkileşimi alınıp bir bilgisayara yüklenmedikçe ve insanlar kendi varlıklarını tamamen dijital / sanal platforma taşımadıkça birbirlerini ön koşul olarak dış görünüşle değerlendirmeye devam edeceklerdir. Güzellik kadına atfedildiği sürece, özellikle kadın üstünde bu baskı sürecektir.

İkincisi ise kadının fikirlerinin muhteviyatıdır. "Fikirlerim önemsensin" diyen bir kadının ürettiği zihinsel ürünlerin kalitesi nedir? Genel geçer, basma kalıp klişe fikirleri tekrara mı edip durmaktadır? Yoksa ayakları yere sağlam basan orjinal fikirler mi üretmiştir? Klişe sözlerle, fikirlerle tüm hayatını geçiren milyonlarca kadın -daha doğrusu insan- var. Böyle bir kişinin fikirleri, diğerleri arasında asla dikkat çekmez. Diğer kişilere ilham olmaz, sıradandır. O halde fikrine önem verilmesini isteyen bir kadın, zihinsel gelişimi için yoğun emek harcamak durumundadır.

Üçüncüsü, kadının kimlere hitap ettiği sorunudur. Kendince fikir üreten kadın kimleri hedef almıştır? Bir kadının fikirleri sağlam ve orjinal olduğu halde onu kaale almayan, hatta aşağılayan ve sadece dış görünüşüne odaklanan milyonlarca erkek var, evet acı gerçek. Bunlar:


1.       Kendileri de entelektüel olup ancak cinsiyetçi şartlandırmlarından vaz geçememiş erkekler… Bunlar sanat ve bilim çevrelerinde çok görülürler. Özellikle pek çok bilim kadını ve sanatçı, geçtiğimiz yüzyıllarda bu tarz erkeklerin engellemeleri ile karşılaşmışlardır.

2.       Vasat zeka düzeyinde, zihinsel gelişimi için fazla çaba harcamamış erkekler… Herkes kendisine verilenin ancak algılayacağı kadarını alır. Burada kadının yapacağı bir şey yoktur. Bir kadının bu adamlar için boşa nefes tüketmesi nafiledir.

3.       Zeka düzeyi o kadar da vasat olmayan lakin birim gibi cinsel tabuların sıkı olduğu toplumlardaki cinsel tatminsiz milyonlar… Türkiye’de kadınların en şikayetçi oldukları konu budur. Ancak sadece şikayetle sorun çözülmez, el ele vererek saçma tabulardan kurtulup, alt seviye tatminleri sağlayıp, üst seviye entelektüel faaliyetler için enerji bulmak lazımdır. “Ahlaksız Batı” (!) diye aşağılanan gelişkin ülkeler sorunun bu kısmını çözdükleri için ilerleme sağladılar. Kullandığımız tüm teknoloji, kadın erkek birlikte çalışan insanların icatlarıdır. İlkel dürtülerin tatmini sorunu çözülemedikçe erkeklerin çoğunluğu bir kadının fikrinden ziyade sadece fiziğine odaklanacaktır.

İşte bu yüzden kadınların hedef erkek kitlesi, hem entelektüel olarak kendini geliştirmiş hem de cinsel tabuların engeline takılmamış kişilerdir. Diğerlerinin gözüne girmek için çabalamak nafiledir, kişiye stres yükleyerek psikolojilerinin bozulmasına sebep olur. Zaten ne kadar olumsuz olursa da bu insanlar, er ya da geç kadınlara olan bakışlarında değişme olasılığı vardır. İnsanların hayatı en baştan sonuna kadar dümdüz gitmez, illa ki birileri o kişiyi etkiler, değiştirir. Fikir üreten kadınların olaya bir de bu yönden bakmasında yarar vardır. Ayrıca, gerçekten sağlam ve orijinal fikirleri olan, bunu ifade edebilen bir kadının özgüveni de olur,  fiziğinin güzelliğine de vurgu yapılmasından rahatsız olmaz. Kişiliği olduğu kadar da dişiliği olduğunun bilincindedir. Bir insan ne salt zihin, ne de salt bedendir.  Denge şarttır…



Fotoğrafta görülen güzel kişi, eski aktrist Hedy Lamarr… Hiçbir akademik ünvanı yoktu, bilim kadını değildi, 18 yaşından itibaren sinema endüstrisi içinde buldu kendini. Ama şu anda kullandığımız wi- fi, bluetooth, kablosuz iletim sistemlerinin temelini ona borçluyuz.

Hayat hikayesi için: https://tr.wikipedia.org/wiki/Hedy_Lamarr







20 Mart 2017 Pazartesi

Nedir medeniyet?

Türkiye'de sıkça yapılan bir tartışmadır "Medeniyet kıçını başını açmak, içip içip sarhoş olmak, onla bunla gezip tozmak mıdır? Aayy o zaman hayvanlar da medenii hıh!" tarzı sığ atışmalar...

Bu cümleleri geleneksel yapıdan gelmiş, taassup sahibi kişiler -illa ki dinci ve tesettürlü olmak zorunda değiller, her tür inanç(sız)lık ve ideolojiden olabilirler- sarf eder genelde, özgürlükçü ve demokrat kalmaya çalışan bireylere...

Çoğu da bu cümlenin cevabını bilir ama işine gelmez tabii alışıldık iki yüzlü düzeni bozulmasın diye. Hayır, medeniyet o dediklerinizden değildir ancak o sevmediğiniz, kişisel olarak benimsemediğiniz, farklı gördüğünüz hayat tarzlarına da sizin kendi sınırlarınız içine girilmedikçe karışmamak, sosyal, dini ve siyasi baskı yapmamaktır. Yani tipik "mahalle baskısı" olayını bırakmaktır medeniyet.

Bir kişi alkol alıp trafiğe çıkmıyorsa, size sarkmıyor, saldırmıyorsa o kişinin içkisine karışamaz, baskı yapamazsınız. Ama içkinin zararları konusunda kişiyi rencide etmeden uyarabilirsiniz, ısrar etmeden... Keza kendi açık giyim şeklini ya da gezip tozmasını, hovardalığını size dayatmıyorsa "Ulan sen de benim gibi olacaksın!" demiyorsa onu engelleyemezsiniz. Ki zaten bu tarz kişiler tutup da baskı yapmaz, istisnalar hariç. Tacizler ve baskılar çoğunlukla dini inançları kuvvetli ve sıkı, geleneksel hayat tarzına sahip insanlardan gelir.

Evet, bu ülkede tersi de olur elbet, ortalamaya göre daha serbest, açık yaşayan, ülkenin baskın din kalıbını uygulamayan ya da inançsız (veya farklı inançta) kişiler gelenekselcileri taciz edebilir, türbanına, sakalına vs. hadsizce karışabilir. Bunun bence en büyük psikolojik nedeni etki - tepki kuralı yani kapalı bir hayat tarzının baskın şekilde diğer yaşam şekillerini kendine uydurma hali ve hatta örgütlü terörize boyutu en sonunda büyük bir tepki oluşturuyor, tepkiler de dengesini şaşırıp, zembereği boşaltıyor. O ona verip veriştiriyor, beriki buna saydırıyor, birileri birileriyle gırtlaklaşıyor...

Peki niye mutaassıp insan bunu yapar? Yani sadece kendi sınırları dahilinde kalamaz da herkese karışmaya çalışır? En birincil nedeni bence "keskin sınırlar"... Doğada hiçbir canlı, insan dahil, tornada işlenmiş gibi keskin sınırlarla, bir esneklik payı bırakmadan, psikolojisini / fizyolojisini bozmaksızın sağlıklı yaşayamaz. Keskin sınırlara kendini hapsetmiş insan er ya da geç mutsuz olur ve bunun acısını da esnekliği olan herkesten ve her şeyden çıkarmaya çalışır "Ben bu halde isem sen de olacaksın!" ...

Eğer tam anlamı ile "medeni" bir toplumdan bahsediyorsak, farklı hayat tarzları arasında bu çekişmeler olmaz çünkü saygı sınırları vardır, insanların özel hayat dairelerinde kırmızı çizgileri vardır, kimse o sınırı aşmaya yeltenmez, kendinde bu hakkı görmez, haddini bilir ancak kendi sınırlarının içine geçilir ise makul yollardan hakkını arar. Örneğin apartmanda üst katta yüksek sesle metal dinleyen kişinin dinlediği metal müziğine, müzik zevkine karışmaz ama gürültüsü yüzünden kendisini ikaz eder. Alkol alıp taciz eden arkadaşının içkisine karışmaz ama fazla içtiğinde kendini kaybedip rahatsız ettiği için uyarır. Apartmanda nikahsız yaşayan çift her gece kavga kıyamet koparıyorsa, nikahsız oluşlarına değil, apartmanın huzurunu bozmalarına odaklanır vs.


Kişilerin kendileri için uyguladıkları hayatı diğerlerine de tavsiye etmesi yani bir çeşit "misyonerlik" ile bunu sözlü ya da fiziksel taciz ve baskı boyutuna getirilmesi arasında ince bir çizgi vardır. Medeniyet, kişisel sınırlarının farkında olabilme halidir.....







14 Mart 2017 Salı

Ne Mars'tan, ne Venüs'ten, kadın da erkek de "Dünyadan"

Ne kadın Venüs'ten ne de erkek Mars'tan, hepimiz kadın erkek Dünyalıyız... Bence bunun farkında olmak lazım.


Bi video çekilmişti izleyenler bilir yetişkin kadınlara "Kız gibi koş" dendiğinde kadınlara atfedilen hal ve hareketlerde, oldukça baygın ve komik bir koşu stili sundular jüriye. Ergenlik çağına yeni girmiş küçük genç kızlara aynısı söylendiğinde hiç öyle kıvırıp, etmeden "normal" şekilde koşu tarzı sundular, erkeklerden bi farkı olmayan... Fark olsa olsa, kassal yapıdan dolayı erkeğe göre daha düşük hız olabilirdi.

Şunu söylemek istiyorum, kadın ve erkek biz insanların tasvir ettiği kadar farklı değil. Biyolojik bakımdan eşit güçte birbirini çeken, ihtiyaç duyan, birbirini tamamlayan insan canlıları iki cins te... Ancak içinde yetiştiğimiz çevre, hepimize biyolojik yapıdan çok uzakta "sosyal" kadınlık ve erkeklik rolleri sunuyor. Ve birbirimizden fersah fersah uzakta, birbirini anlayamayan, biri Hanya'ya diğeri Konya'ya koşan, duyguları, fikirleri 180 derece ters iki cins ortaya çıkıyor. Bir çatışma, uzlaşmazlık hali...

Küçük kızlar henüz bu sosyal rollere tam olarak bulaşmadığından, kendilerini erkeklerden bu denli ayırmıyorlar, o yüzden bu "kız gibi koş" emrinde normal hareketle gösteriyorlar. Bir ergen kız çok rahatlıkla aşık olabiliyor, kalbini rahatlıkla açabiliyor. Aşık olduğu delikanlı genelde yakışıklı ve birlikte gülüp eğlendiği kişi oluyor ve genç kız erkeği istemediği anda da bir başkasına rahatlıkla gönlünü kaptırabiliyor.  "Ergen hali işte" deyip geçiyoruz ama kız çocuğu "öz" olanı yapıyor keza erkek çocukları da öyle.

Oysa yetişkin kadının sosyal rollere adaptasyonu yıllar olmuş, kendini rolüne iyice kaptırmış, yaşamsal tüm fonksiyonları, istekleri, düşünceleri buna ayarlı oluyor. Yetişkin kadın sırf görsel yönden beğendi ve kanı kaynadı, beraber iyi vakit geçirdi diye bir adamla sevgili olamıyor, istese bile... Sosyal rollerde ona "öğretilmiş" bir sürü kıstas var çünkü paralı olsun, kariyeri daha üstün olsun, ailesi saygın olsun, erkeğin tipsizi olmaz, sen kendini güzelleştir, adamı elinde tutmaya bak ama o seni elinde tutmasa da olur çünkü sen öyle istediğin anda eş değiştiremezsin, şusu olsun, busu olsun, sen şöle ol, böle olma vesair.... Bu kıstasların belki bir çoğu gerekli ancak o kadar çok ayrıntı vardır ve bu ayrıntılarda öylesine boğulur ki kadın, kendi "öz" ünden artık ışık yılları kadar uzaktır. Keza erkeğin de öyle. Ama erkeğin ufak bir şansı var: Sosyal rollerde "biyolojik doğasına" uyması açısından daha çok iltimas geçiliyor. Biyolojik olarak zaten kadın kadar seçici değil, bunun üstüne de çok fazla şey konmuyor, daha rahat. Temel sorunu ise para kazanmak. Evet sorun büyük ama daha bi derli toplu. Kadınlarınki kadar karmaşık değil, sade.


İşte hep sorulur ya "Bu kadınlar gerçekte ne ister?" diye kadınlar da tam olarak bilememeye başlarlar gerçekte ne istediklerini, özlerinden uzaklaştırıldıkları için. İstediklerinin, dediklerinin çoğu sosyal rollerin şekillendirmeleridir. Özlerini fark edip yaşamaları toplumsal açıdan terstir, ayıptır. Kadınlar bastırılmıştır. Bu bastırılmışlık ya çevresine aşırı fedakarlık, kendini hiç sayma şeklinde ya da tersi etki - tepki ile neredeyse erkeğe düşman hale gelmiş bir protest halle tezahür eder kendini. Bunlar iki uçtur, biz kadınlar bu iki uç arasında gider geliriz. Dengeyi tutturanımız, "kendini" bulanımız çok azdır. Bunun için ise iyi bir ortam lazımdır. Yargılanmalardan, suçlanmalardan, ayıp ve günahlardan, mal yerine konmalardan uzakta ortamlar...



Kadın ve erkek el ele ancak "Dünyalı "olabilirse mutlu olur. Yoksa biz hep Venüs'te, erkekler Mars'ta kavuşmadan ölmek var…