5 Ocak 2016 Salı

Gerçeğin direklerinden dönen pasif eylemler: Dilekler

Yeni yıl dilekleri... Yaşadığımız bu gerçeklikte hayatlarımız dilekler, pozitif enerji yollamalar ve dualarla iyi durumlara gelebilseydi,  zaten bambaşka bir evrende olurduk. Yeryüzünde hemen herkes kendi meşrebince gönülden dilekler diler, dualar eder, iyi niyet mesajları yollar. Tabii ki işin içinde yoğun beklenti vardır. Ama bir kişinin isteği diğer bir kişinin istemediği şey de olabilir ya da bir kitlenin isteği diğer kitlenin…

Siyasetten örnek verelim:  Birileri “Her şey çok kötü, bu yıl A partisi –ya da ideolojisi - gelsin, artık huzura erelim, B partisi ve ideolojisi bitsin, bıktık artık.” şeklinde dileklere sahipken, diğerleri de “Aman bu yıl da B partisi –ya da ideolojisi- olsun, her şey çok iyi, istikrar sürsün, diğerleri kaos getirir” şeklinde dileğe sahiptir. Bu iki farklı kitle temelde “barış, huzur, esenlik, iyilik, sağlık, varlık” vs. aynı şeyleri dilemelerine rağmen, bunu birbirinden farklı iki ayrı parti –ya da ideolojiden- beklerler. Tabii ki sonuçta birinden biri yönetimde olur. Herkesin gönülden dileği, duası tutsaydı, her ikisi de olmalıydı ama bu da gerçekliğe aykırıdır, çelişkidir.

Ya da dileklerimiz hedefi belli, spesifik şeylere yöneliktir. Mesela büyük bir şirketin önemli bir pozisyonu, aşık olunan kişiyi tavlama ya da yüksek puanla girilen bir okul… O spesifik şeyler de kendisine yönelen herkesi kabul edemez, ya biri olacaktır ya da sınırlı sayıda birileri… E gönülden dualar ve dilekler tutsaydı herkes istediğine kavuşmalıydı ama bu da çelişkidir.

Hayat dediğimiz şey maalesef ki bitmeyen bir yarış… İnsanı yaşadığı çevrenin, dünyanın, uzayın şartları sınırlıyor ve o çevrenin gücü, insanın tekil gücüne göre çok daha baskın. İnsan, sahip olduğu etki gücünün oranına göre o sınırları birkaç yerinden delebiliyor ve dileklerini, isteklerini gerçekleştirebiliyor, ötesi yok… Bu etki gücünü de pek çok şey oluşturuyor: İçine doğduğu ailenin/toplumun gelişkinliği, sağlığı, eğitimi, çalışma azmi, aileden gelen varlığı, kendi kazandığı maddi varlığı, zekası, fiziksel özellikleri, karşıt cinsi etkileyiciliği, özgüveni, diğer insanları etkileme ve ikna yeteneği vs… Bu bileşenlerden birini, birkaçını ya da hepsini ne kadar artırabilirsen o kadar isteklerine yaklaşabiliyorsun ve zaten toplumun “kısmet” dediği şey de odur. Kısmetten ötesinin olamaması, insanın maksimum güç kapasitesinin ötesine geçememesidir. Kimilerinin güç sınırları geniştir, genişletebilmiştir, kimilerininki daha dardır. Yapılamayan, gerçekleştirilemeyen, içte ukde kalan birçok iyi, güzel şey olmasına rağmen insanların ulaşamadığı tüm durumlara toptan “hayırsız” (!) deyip, mevcut kaybetmiş durumuna “demek ki hayırlısı buymuş” demesi ise insanın psikolojik savunma mekanizmasını işletmesinden başka bir şey değildir.



Yeni yılda “güç” sizinle olsun…