Geçen haftanın en önemli (!)
konularından biriydi şu malum elbise... Hani insanları altın "sarısı -
beyaz" cılar ve "mavi - siyah" çılar diye ikiye bölen... Türkiye
olarak zaten amip gibi bölündüğümüz kadar bölünmüşüz, iyice kutuplaşmışız,
üzerine bir de bu mesele tüy dikti. Dünya genelini meşgul etti ama biz dünya
değiliz ki kardeşim... Problemler dağ gibi yığılmış, işimiz başımızdan aşkın,
kafası karışık bir milletiz. Durup dururken iyice karıştırmak neyin nesidir?
Bence bu elbise meselesi, insanları AaKaPe / CeHaPe, atayiz laikçi / dinci,
ılık / delikanlı, feminist çaçaron / namuslu iyi aile kızı, bozkurtçu / hewal,
Gezici / hüloğcu, sirkeci / limoncu vs. cephelere ayırmak ve darbe ortamı
yaratmak için çeşitli paralel ve yamuk yapıların, lobilerin, kapitalizmin ve
Siyonizm’in tuzağıdır, oyuna gelmeyelim.
Şaka bi yana, esasında bu elbise
deneyi kuantum fiziğindeki "olayın gözlemciye göre farklı sonuçlar
vermesi" olgusuyla benzeşiyor. Aynısı değil tabii ki… Bu konuyla ilgilenenler
bilir, meşhur Şrödinger'in Kedisi deneyi vardır, kedi kapalı bir kutudadır. Bir
kişi -yani gözlemci- kutuyu açıp onu görene kadar, kedi aynı anda "hem ölü
hem diri" haldedir. Kişisine göre ya diri çıkar oradan ya da ölü...
Hepimiz aynı türdeniz. Genetik
yapımız aynı, yani insanız. Ortak bilincimiz var, ortak kültürümüz var,
inançlarımız var, görüşlerimiz, fikirlerimiz, algılarımız var... Ama şu da bir
gerçek ki, her insan ayrı bir “dünya". Yani her insan aynı zamanda farklı
algıları, hisleri ve görüşleri olan bir "birey". Öyle ki aynı
ideolojiden ya da inançtan gelen insanlar bile birbirinden çok farklı şeyler
ifade edebiliyorlar. Bu esasında gayet normal, "gerçeklik" denen şeyi
hepimiz kendi beynimizin özel yapısına göre farklı algılayıp ona göre
yorumlayabiliyoruz. Tıpkı bu elbise olayındaki gibi… “2 x 2 = 4” olamıyor her
zaman.
Basit bir elbise gibi görünüyor
ancak bir şeyleri kendisi gibi algılamıyor, öyle düşünmüyor diye başkalarını
sığ şekilde hemen suçlamanın da anlamsızlığına, yanlışlığına dikkat çekiyor bu
sosyal medya “deneyi”. İnsanların birbirlerini sakince, zarifçe, akıl yoluyla
ikna etmek yerine, “Kör müsün, sağır mısın, aptal mısın!” tarzı aşağılamalar
eşliğinde kavgalaşmalarının ne kadar saçma olduğunu ve asla olumlu bir sonuca
varamayacağını belki yeniden sorgulayabiliriz.